Haftalık konferanslar serimizin bu haftaki konuğu olan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'nden Doç. Dr. Musa Kazım ARICAN'ın konusu 'İslam Düşüncesinde Kurtuluş: Gazzâlî Örneği' idi.
Çağrı Eğitim Vakının haftalık konferanslar serisinin bu haftaki konuğu Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslam ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümü Türk-İslam Düşünce Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Musa Kazım ARICAN oldu. Arıcanın konuşmacısı olduğu programın konusu İslam Düşüncesinde Kurtuluş: Gazzâlî Örneği idi.
Arıcan konuşmasına şu şekilde başladı; Kurtuluşmeselesi esasen en temelde küreselleşen ve global bir köye dönüşen dünyamızda farklı inançların varlığının nasıl anlaşılmasıgerektiği meselesidir. Bu konu, teolojik ve felsefî açıdan iyi analiz edilmesive çözüm üretilmesi noktasında, hala güncelliğini korumaya devam eden bir problemdir. İslam Düşüncesinde Kurtuluş: Gazzâlî Örneği başlıklı birkonuşmada, dini çeşitlilik problemi bağlamında Gazzâlînin düşüncelerini yeniden okuma teşebbüsü yapılmaya çalışmaktayız. Bilindiği üzere dini çeşitlilik problemi, çağdaş din felsefesi problemlerinin en önde gelenlerindenbir tanesidir. Dini çeşitlilik problemi denildiğinde kısaca, üç paradigma ya da model çerçevesinde tartışmalar ön plana çıkmaktadır: Dinî tekelcilik, dinîkapsayıcılık ve dinî çoğulculuk. Bir başka ifadeyle dinî çeşitlilik meselesi,günümüzde artık teknolojik vasıtalarla akademik ve teorik düzeyde tartışılan birsorun olmaktan çıkıp yaşanan bir gerçeklik haline gelmiştir. Bu çerçevede dinîçeşitlilik sorunu şu şekilde izah edilebilmektedir: Dinlerin çeşitliliği olgusu karşısında; a) tek bir din mi Haktır ve kurtuluşa erdiricidir? b) Bu Hak dinile birlikte, başka dinler de Hak ve kurtarıcı kabul edilebilir mi? c) Yoksa hakikat değeri açısından bütün dinler eşit midir? Bu seçeneklerden birincişıkkı kabul eden yaklaşım dini tekelcilik ya da dışlayıcılık, ikinci şıkkıkabul eden yaklaşım kapsayıcılık veya indirgemecilik, üçüncü şıkkı kabul eden yaklaşım ise çoğulculuk olarak isimlendirilmektedir. Tekelci/dışlayıcı (exclusivist) yaklaşım olarakadlandırılan birinci anlayışta kişi, sadece kendi dinine bağlananların kurtuluşa ereceğini, diğer dinlerin bağlılarının ise bu dini kabul etmedikçekurtulamayacağını savunmaktadır. Bu görüş özellikle kendi dinlerinin mutlakdoğruluğuna vurgu yaparak, herkesi kurtarmak endişesiyle bu hakikatten tavizverilemeyeceğini ispatlamaya çalışmaktadır. İkinci tutuma göre kurtuluş diğer dinleraracılığıyla da mümkün olabilir. Fakat kurtuluşa ulaştıran asıl yol olarakkendi dinlerini gördükleri için bu yaklaşım inhisarcı/kapsayıcı (inklusivist)bakış açısı şeklinde adlandırılmaktadır. Bu yaklaşıma göre kendi dinini mutlakhakikat olarak görürken, diğer dinler de bu hakikatin kısmen temsil edildiğigibi bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Dinî çeşitliliği izah etmeye çalışanüçüncü yaklaşım ise, çoğulcu (pluralist) olarak bilinen yaklaşıma göre mutlakhakikat vardır ve bir tanedir. Bütün dinleri bu mutlak hakikate ulaştıran veonu bu açıdan eşit derecede temsil eden farklı yollar olarak görmektedir. Bubakımdan bu dinlerin hepsi de bağlananları kurtuluşa götüren yollardır.Gazzâlî, bu konuyu eserlerinde, ilahi mesajıninsanlara ulaşıp ulaşmamasına ve insanların buna karşı takındıkları tavra göreele almaktadır.
Gazzâlî, kurtuluş bağlamında insanları üç grubaayırmıştır: 1.Kendilerine Hz. Muhammedin isminin hiç ulaşmadığı kimseler ki;bunlar mazurdurlar. 2.Kendilerine Hz. Peygamberin ismi, vasfı ve gösterdiğimucizeleri ulaşmış olanlardır ki; ona göre bu gruptakiler bile bile imanetmedikleri için kâfir ve mülhiddirler/inkârcılardır. 3.Bu iki grup arasındaolanlardır. Bunlara Hz. Peygamberin ismi ulaşmıştır, fakat onun üstün güzellikve özellikleri ulaşmamıştır. Hatta onlar, Hz Peygamberi çocukluklarından beriİsmi Muhammed olan yalancı biri peygamberlik iddiasında bulunmuştur şeklindetanımışlardır. Gazzâlîye göre son grupta yer alanların durumu da birincigrupta yer alanların durumu gibidir. Çünkü onlar Hz. Peygamberin (sav) isminiişitmiş olmakla beraber, onun vasıflarının aksini duymuşlar, onu olduğunun tamaksine tanımışlardır. Bu ise insanı gerçeği aramaya sevk etmez. Dolayısıylaonlar da mazurdurlar.
Gazzâlî, kurtuluş meselesine, dini çeşitliliktartışmalarına benzer tarzda, diğer ümmetlere hangi şartlarda İslam mesajınınulaşmamış kabul edileceği meselesine açıklık getirmektedir. Ona göre birmilletin sorumlu olabilmesi için Allah Resalünun peygamberliğinin ispatı olan,ayın yarılması ve parmakları arasından su akması, çakıl taşlarının tesbihgetirmesi gibi mucizeleriyle birlikte Kuran adında bir kitap getirmiş olmasımucizelerini tevatür yoluyla işitmiş olması gerekir. Tüm bunları işittiktensonra inkâr edenler Gazzâlîye göre inkârcı ve dolayısıyla sorumlu kabuledilmektedirler. Memleketleri Müslüman memleketlerine uzak olan Rum ve Türkler,ona göre sorumlu değildirler. Hz. Peygamber ve Kuran hakkında haberleri işitendindar kimselerin ise, bu hakikati araştırma çabasının olması gerekir. Şayetdünyaya meyilleri dolayısıyla, içlerinde araştırma duygusu doğmayan kimselerbundan sorumludurlar. İçinde araştırma duygusu doğmasına rağmen bu konuda kusureden kimse küfürdedir. Diğer din mensuplarından Allaha ve ahiret gününeinananların, bir peygamberin geldiğini işittiklerinde araştırmalarıgerekmektedir. Araştırmaya başlayıp da sonuca ulaşamadan ölenler, sorumludeğildirler ve Allahın rahmet ve mağfiretine nail olmaları beklenir.